Perşembe, Kasım 10, 2011

Bir Terslik Var Ama...

Son birkaç haftadır her çocuğun okul yaşantısının vazgeçilmezi olan hastalık ve aileye bulaştırmayla mücadele ediyoruz. İki gün boyunca uykusunu alamamış tribün amigosu sesiyle dolaşan Zilli Prenses'in hâline üzülüyorduk ama sesinin komikliği yüzünden bir türlü hastalık havasına giremedik. Tabii ki çocuk hasta olunca annenin yarım saatte bir ateş ölçme serüveni de başlar. Önde kulağını kapatıp kaçan çocuk, arkada endişeli ve elinde dereceyle koşturan anne. Manzara süper. Sanki evde canlı Scooby Doo gösterimi var. Sonunda kıkırdayan çocuk yakalanır ve ateşine bakılır. Tabii ardından çocuk "Dereceyi veeeer" diye tutturur. Ona da hazırlıklıyız. Bozuk derece hemen kendisine verilir. Annesinden taktiği öğrenmiş olan Zilli Prenses hemen termometreyi kulağına götürür ve düğmesine basar. İşte bu noktada konsept karmaşası kendini gösterir. Ölçme işlemini bitiren cihaz üç bip sesiyle sahibine haber verir. O anki sahip konumundaki Zilli Prenses de kulağındaki derecenin seslenmesini  karşılıksız bırakmaz. "Alo? Kimsiniz?"

Evdeki yemek kavgasından haberdar olanlar vardır. Kim eline yiyecek bir şey almaya teşebbüs ederse sefil yaratık Fofo dibinde bitiyor. Kızım da bundan yeterince nasibini alıyor. Boy dezavantajı nedeniyle ekstra dikkatli olması lazım. Elindeki yiyecekleri havaya kaldırıp koltuğa koşturmak gibi bir çözüm üretti kendi kendine ama her zaman başarı sağlayamıyor. Elindeki keki mutfakta yavaş yavaş kemirirken bir taraftan da iş yapmaya çalışan anneye laf yetiştiren Zilli Prenses aniden ağlamaya başlayınca herkes panik oldu tabii. Hemen arkasında aceleyle yutkunmaya çalışan Fofo'yu görünce durumu anladık ama yine de küçük hanıma neler olup bittiğini ve neden böyle tutkuyla ağladığını sorduk. Meğer kek, ablanın hiç umurunda değilmiş. "Fofo ayağıma bastııııı" diye serzenişine salya sümük devam etti. Fofo'nun yemeğini almasından hatta kendi kaptırmış olmasından çok kıymetli ayağına dokunulması hanım kızımız için daha büyük bir hoşnutsuzluk kaynağıymış.

Sabah programımız anneyle kızın kahvaltı için uyanmalarının bir süre sonrasında da babanın kalkmasından ibaret. Arada sevgili kızım benim de kahvaltısı sırasında hazır bulunmamı istediği için gelip uyandırıyor. Daha önce bunun nasıl şiddet içeren bir eylem olduğundan söz etmiştim. Yine bu şekilde uyandırılmayı beklerken odaya hızla giren ayakların sesi aniden kesildi. Kısa bir sessizlik gerginliğime gerginlik kattı. Ama ayak sesleri aynı çabuklukla uzaklaşmaya başlayınca kafamı kaldırdım. Son gördüğüm şey başucumdaki tableti kapmış hâlde salona doğru kaçan çocuktu. Beş dakika daha uyuyacak olmama sevinsem mi yoksa tabletin benden kıymetli olmasına üzülsem mi hâlâ karar veremedim. Kararsız kaldığım diğer bir konu da beni uyandırmak (veya bu aralar tableti kaçırmak) için o kadar hevesli olan çocuğun, sabah okula gitmesi için uyandırılmasına cevaben "Anne biraz daha uyuyayım, beş dakika daha" demesinin genetik bir facia veya mucize olup olmadığı.

Minik yavrumuzun sahtekârlık denemeleri de sıklıkla olmasa da devam ediyor. En sevdiği şeyler arasında yer alan badem için yapmayacağı maymunluk yok diyebiliriz. Akşamüstü atıştırmalığı olarak minik bir kâseye koyduğum bademlere bakarak önce "Baba bunlar niye suda değil?" diye sorması hafif bir sefa "malum şeyliği" olacağının göstergesi olsa da, aynı kâseyi yan tutup bademleri tek tarafta topladıktan sonra "Baba buraya badem koymamışsın" demesi ergenlik zamanı ebeveyni nasıl uyutmaya çalışacağının da alameti olarak algılanabilir. Yemezler kızım, anan da baban da çok geçti o yollardan.

Tam yazıyı bitirirken bu aralar sevdiği çizgi filmlerden olan Jake ve Var Olmayan Ülkenin Korsanları başladı. O anda salonda bulunmayan Zilli Prenses'in koşturarak geldiğini duydum ve yüzümde sebepsiz bir gülümseme belirdi. Çizgi filmin baş kahramanı Jake de her bölümün başında izleyen tüm çocuklara korsan ekibine katılmak isterler mi diye soruyor. İçeriden gelen ayak seslerine karışan "Eveeeeeet" çığlığını da duyduğumda gülümsemem biraz daha belirgin bir hâl aldı. Ta ki aynı çocuğun çizgi filmi seyretmek için elinde çamaşır sepetiyle salona girdiğini görene dek. Bağlantıyı çözmeye uğraşmadım, bazı şeyleri hiç kurcalamamak lazım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder