Pazartesi, Kasım 08, 2010

Öğrenmek her zaman iyi midir?

Tabii, insan çocuğunun her şeyi en iyi şekilde öğrenmesini ister. Ama bazı şeylerin yanlış ellerde nasıl tehlikeli bir silah olabileceğine dair ilginç örnekler de mevcut. İşin psikoanalitik ve emo kısımlarını uzatmadan örneklerle açıklamaya geçelim.

Olay 1: Uyku savaşı öncesi Zilli Prenses'e muhallebi yedirmeye çalışan vefakâr ve cefakâr anne, salondaki kaydırağın (evet, kaydırak) dibine oturmuş ve ağzını açmamakta büyük bir azim sergileyen hanımefendiye durumu açıklamak ve belki biraz da ciddi olduğunu göstermek için o soruyu sorar.

-Kızım bunu yemen gerektiğini sana kaç kez anlatacağım?
-On.


Ana fikir: Matematik şeytan icadıdır.

Olay 2: Televizyonda çiftlik hayvanları tanıtılıyor. Keçisi, ineği, tavuğu sıralarını savdıktan sonra koyunlar geliyor. Ne dürttü bilemiyorum ama anneannesi Zilli Prenses'e soruyor.

-Bak, ne onlar?
-Mama.


Ana fikir: Fazla köfte-pilav bünyeyi bozar.

Olay 3: Gezmeye giden Zilli Prenses arabadan iner. Arabanın park edildiği yerin meraklı köpek sakini de ailenin her ferdini şöyle bir kokladıktan sonra boyuna uygun gördüğü kişinin yanına doğru gitmeye başlar ve cevabını alır.

Hayır!

Ana fikir: Köpeğe hayır derken etrafta casuslar var mı diye bakın.

Salı, Ağustos 17, 2010

Aile İçi Şiddet ve Bireylere Etkileri

Ne güzel, bugün işim erken bitti diye sevinmek hataymış. Evin icra kurulu başkanı, oyunun en hareketli yerinde, yatağından su talebinde bulunur. "Anne yorgun. Modern bir babayım ben, her konuda eşime yardım ederim" cengaverliğiyle koltuktan fırlar, hanımefendiye suyunu yetiştiririm. Suyu içtikten sonraki "Ohhhhh" nidasıyla birlikte patates çuvalı gibi tekrar yatağına yığılan Zilli Prenses, üç-beş söylendikten sonra kaldığı yerden, uykusuna devam eder. Oyunun başına dönerim, ancak Battleground'da pasif olunca şutlandığımı ve 15 dakika boyunca başka bir savaşa katılamayacağımı görürüm. O arada Genelkurmay Başkanımız koltuktan kalkar ve o ünlü soruyu her zamanki tehditkâr sevimliliğiyle sorar. "Sen yatmıyor musun?" Fazla olmamak kaydıyla bir süre daha oynayacağımı majestelerine bildirip, bunun bana ne şekilde yol-su-elektrik olarak döneceğini merak etmeye başlarım. Bir taraftan komutanı rahatsız etmemek, diğer taraftan da sayın başkanımızın herhangi bir talebini duymamak terbiyesizliğini yapmamak için, tek kulağıma bir kulaklık takar oyunuma devam ederim. Yan sitedeki köpoğlunun her zamanki saatte gaza gelmesini yine hesaba katamadım. Evin sığırı hemen yatağından fırlar ve cevap vermeye yeltenir. Hatun kişiler uyanmasın diye susturma terapisi yapılır ve yatağına dönmesi için dört ayaklı zebaniye dert anlatmaya çalışılır. Şu ana kadar sorun yaşamadım diye mağrur bir şekilde sevinirken, oyunun tekrar başına geçtiğimde, saatin ikiye dayandığını görürüm. Yatmak lazım, yapacak bir şey yok. Son bir kez daha Boncuş kontrol edilir ve huzur içinde yatağa gitmeye hazırlanılır.  Eşşoğluitin ortalarda olmaması pek hayırlı değildir. Yatak odamızın perdesinin altında sallanan kuyruk sayesinde yerini tespit etmiş olurum ve güzel karımın yanına uzanırım.

Sessizlik. Belki hafif bir esinti ama onun dışında her şey sakin. Yavaş yavaş dalarım ve uykunun bilmem kaçıncı safhasına geçerim. Sessizlik.

Hayvan herif! Geldi dibimde horlamaya başladı bir de. Ne görüyor rüyasında bilmiyorum ama bir de söylenip, arada havlıyor. Yerini ezbere bildiğim için, gözümü açmadan ayağımı yataktan indiririm ve kendi yatağı yerine, benim odamda yatmayı tercih eden namussuzu dürterim. Ses kesilir, salak salak etrafına baktığı kesin. Uyu ama sessiz ol.

Yine uyku, hemen de kaldığım yerden devam ederim.

Şlap şlop şlup. Uykusu kaçan köpek hazretleri yalanıyor. Hem de dibimde. "Oğlum bas git" dememin de faydası yok. Tekrar dürterim, yine salak salak bakar. Bu sefer ya gider ya da tekrar uyur. Sessizlik. Bir kez daha.

Tamam, saat kesin dört. Yan odadan su istiyorlar. Fırla oğlum, acele edersen suyu içip hemen dalar. Az önce üzerine bastığım şey galiba Fofo'ydu ama emin değilim çünkü hiç ses gelmedi. Yan odaya koştur, suyu içir. Parmak ucunda kendi odana dönerken fırçayı ye. Geri dön, ablayı al, yanımızda yatması için içeri taşı. Oh, mis gibi. Yatağımda güzeller güzeli iki hatun var. Tamam, uyanma saatine kadar 21 numara ayaklardan, her türlü şiddetten nasibimi alıyorum. Burnuma tepikler, karnıma döner tekmeler, kıçıma  aduket. Tam dalıyorum derken keskin amonyak kokusuyla irkilmek ve gözleri açınca karşıma çıkan ilk manzaranın burnuma dayanmış bez ve içindeki popo olması. Bu arada kafamın komodinin üzerinde olması, ayrıca esneklik isteyen bir pozisyon. Zamanla alışıyor insan.

Sabahın ilk ışıklarıyla gelen tokat, kalkma saatinin de habercisi. Belli ki uyumaya çalışmaktan sıkılmış hanımefendi ve annesiyle bana çektirdiği yatak eziyetini bitirmek istiyor. Bir gün öncesine göre daha sert ve zorluklara ve morluklara alışmış olarak yataktan çıkıyoruz. Anne kahvaltı hazırlamaya, baba da yemek için kıyamet koparmasın diye Büyük Şef'e maymunluk yapmaya. Döngü başa sarıyor. Saat kaçta bırakacaktık kızı anneannesine?

Cuma, Temmuz 09, 2010

Güncel Abuk Sözlük

Bir zamanların Son Çığlık gazetesi gibi arada bir ama asla ihtar amaçlı olmamak kaydıyla çıkan internet yazımızın bu bölümünde halkımızı, dilimize kazandırılmamış ama orada burada karşılaşılabilecek yeni kelimelerle tanıştırmak boynumun borcudur. Her ailede farklı şivelerde ve şekillerde söylenen bu kelimeler, karşınıza bir bebek çıktığında "Ne diyor lan bu?" veya "Hade len, "zovor govor" diyor ama annesi-babası Baltalı İlah diyor çocuğumuz diye sallıyorlar. Konuşmuyor çocuk işte." dememeniz için derlenmiştir. Efendim geçelim GAS'ın yani Güncel Abuk Sözlük'ün ilk bölümüne. Alfabetik yazma kaygım yoktur, arama diye bir fonksiyon var, yormayın insanı.

O ye : Frodo (Oyuncağın geri alınamadığı zamanlarda Ooooooo diye de kullanılır)
Ayya: Ayak. (Eşe dosta gösterildiği zamanlarda ayakkabı anlamında kullanıldığı görülmüştür.)
Mama: Su (Sormayın)
Otti: Otur (Emir kipi)
Babi: Babaanne (Bunu sevdik, doğrusunu söylemiyoruz)
Yaye: Jale (Tüm sarışınlar Jale'dir.)
Aaba: Araba (Hareket hâlinde olanlar daha bir araba)
Oyna: Oyuncak (Kısa süreli vakit geçirme aracı)
Memme: Emzik (İnceltilerek söylenecek)
Babaaaaaaaaaaaaaaaaa: Baba senin yedi ceddini... (Çok tiz çığlık)
Mami: Maymun, Sami, Martı. (Hangisi yakındaysa)
Ayi: Ayı (Hayvan, üç harfli)
Bebe: Bebek, Göbek. (Biri oyuncak, diğeri babada olan)
Alalala: Allah Allah (Oyuncağı Frodo kaptı, ben yapmadım)
Emme: Ekmek (Tercihen beyaz)
Atta: Gezelim, görelim (Bir bebek klasiği)

Sözlükte adı geçen kişiler ve kurumlar hayal ürünü değildir.

Pazar, Mayıs 23, 2010

Tebdilimekân sürüsü

Bir hafta içinde önce yeni eve, sonra da kısa bir gezi için Hatay'a yelken açan kızım, başta durumu iyi karşılamış gibi görünse de fazla sevinmememiz gerektiğini kısa zaman içinde belli etti. Sadece kızım değil tabii, evin diğer çocuğu Frodo da değişikliğe ne kadar kapalı olduğunu ta olayın başından açıkça ortaya koydu.

Taşınma sorunsuz geçti sayılır, yerleşme kısmı hariç zaten sorun olacak da bir şey yok. Evden memnunuz, çevreden memnunuz. Memnuniyetsizlik yaratan tek şey, zevzek köpeğimiz. Yanımıza geldiğinden beri dört defa taşınma yaşayan Frodo, en sert tepkiyi bu sefer gösterdi. Civardaki köpeklere sürekli cevap verme telaşında olan meraklı çocuğum, gece-gündüz demeden laf yetiştirmekten geri kalmıyor. Hâl böyle olunca da kızın uyuması bile dinlenebilmemiz için yetmiyor çünkü Fofo hazretleri, uykunun en güzel yerinde tüm mahalleye varlığını belli etme teşebbüslerine girişiyor. O havlayınca yan dairedeki Rottweiller duruma müdahale ediyor ve kısır döngümüz başlıyor. Antrede daireler çizen, zırlayan, yer yer havlayan canım(!) köpeğim sayesinde uyku bölünüyor. "Hişşşt, pişşttt, sus ulan Fofo" uyarıları, kızı uyandırmayacak şekilde yapıldıktan sonra yarım kalan uykuya dönme teşebbüsü, yan odadan gelen "Vüüeeee" sesiyle yarım kalıyor. Cengâver karım, hemen olaya müdahale edip biricik kocasının kalkmasına müsaade etmeden durumu kontrol altına alıyor.

Hafif hafif yerleştikten sonra bavulları yaptık ve kendimizi yollarda bulduk. Havaalanındaki temizlik görevlisinin elinden fırçasını kapıp "Bırak şunu, öyle temizlenmez. Böyle yapacaksın" şeklinde öğreten bebek moduna girmek dışında olaysız bir seyahat oldu. Adana'da kısa bir semirme seansından sonra İskenderun yollarına döküldük. Uçak yolculuğu, İskenderun'a kadar kara yoluyla seyahat ve özellikle anneanne ve dede ilgisi nedeniyle bitap düşen kızımız, akşam yatağı görür görmez uyur diye pembe hayaller içindeydik. Eve yerleşir yerleşmez hemen yatağa bıraktık ve tabii ki kıyamet koptu. İlk denememiz başarısız oldu ama azimliydik. Bitirmediği yemeğini kararlılıkla kızına yediren anne, biraz da hoplatılıp zıplatılan ve yorulduğuna kanaat getirilen yavrusunun yatmaya hazır olduğuna kanaat getirdi. Yemezler hanım. Pabuç o kadar ucuz değil. Nöbetleşe başında durarak ablayı uyutmayı başardık ve tatilde olmamıza rağmen büyük bir çalışkanlık örneği göstererek hemen çevirilerimizin başına oturduk. Hiç mi uyanmadı bu çocuk diyenlere teessüf ederim. Üst kata gidip gelmekten, güzelim kebabı çabuk eritti karıcığım. İş biter, bir duble içilir, sahilde kısa bir yürüyüş yapılır ve bu tatlı yorgunluğun üzerine iyi bir uyku gider diye düşünülür. Sadece düşüncede kalır. Sevgili kızım, yerini yadırgamaya karar verir. Bütün gece uyutmaz, sabah kargalar hacet etmeden kalkılır. Bir an önce ortama alışması için dua edilir, okunur, üflenir. Yine de tatilde olmak güzel. Herkese lazım. Dönüşte en kötü ihtimalle sabahtan babaannesine bırakır, akşama kadar uyuruz.

Cuma, Nisan 23, 2010

Yapma canım, yapma arkadaşım.

 Sevgili Kızım,


Garip gelecek biliyorum ama ben bu satırları yazarken sen uyuyorsun. Gündüz uykularını, kendi arzun ve isteğinle tedavülden kaldıralı birkaç hafta oldu. Tamam, çok güzel, birlikte daha fazla vakit geçiriyoruz ama ihtiyaçlarını ve taleplerini karşılamak için çalışmamız da lazım. Sana o "atta"nın ne olduğunu öğretenlerden ve onlara destek çıkan annenden hesap soracağım günler de gelecek. Seni yatırmadan önce koltuğa yığılmış birazcık dinlenmeye çalışırken, elinde kot pantolonunla geldin ve burnuma sokarak "Gyi" dedin. Tahmin edersin ki bu, "Giydir" demek oluyor. Arkasından ne isteyeceğin de belli. Haydi onu atlattık, sıra geldi seni yatırmaya. Yatağına koydum seni, emziğini verdim. Yorgun olmanın da etkisiyle sağına döndün ve boş boş duvara bakmaya başladın. Saat 22.30 olmasına rağmen çalışmak için elime bir fırsat geçtiğini düşünmeye başlamıştım ki aniden doğruldun ve oturma pozisyonuna geçtin. Emziğini çıkardın, üç saniye yüzüme baktın ve başladın sırıtmaya. Sonuç belli, 45 dakika sonra ancak makinemin başına geçebildim.

Bütün evin ışıklarını açıyorsun. Turu tamamladıktan sonra yanıma gelip açmaya boyunun yettiği ama kapatmaya yetmediği tüm düğmelere bastırıyorsun. Bu ritüel, ilgini çekecek başka bir oyun keşfedene kadar sürüyor. Arkamı döndüğüm anda mutfaktan kepçe, spatula, kaşık, mikser ucu falan ne varsa getiriyorsun. Yine bu akşam yatmadan önce iki ahşap spatulayı, önce birbirlerine sonra da kalorifere vurarak erken 23 Nisan kutlaması yaptın. Frodo'ya yemek verecekmiş gibi yapıp, tam çocuk ağzını açtığında geri çekmen komik ama ayıp. Yiyecek başka şey vermezsek işeme tehlikesi var. Ancak, ıslak mendillerle koridoru dizlerinin üzerinde dolaşarak temizliğe yardımcı olmana kimsenin bir itirazı yok. Sofradan ketçabı verdiğimde, mutfaktaki annene götürebiliyorsun. Buraya kadar sorun yok. İşin bittikten sonra ellerini, Frodo'nun su kabında yıkama yeter.

Bugünlük iş bitti, annen baygın, ben de yatayım artık. Kafamı yastığa koyduğum anda çığlığı basacağını biliyorum. İyi de yapıyorsun, geceleri çok özlüyorum seni küçüğüm. Seni çok seviyorum.

Pazartesi, Mart 08, 2010

Bir

Sadece bir sayı. Hatta şekil olarak da bir numarası yok. Koca burunlu bir çubuk. Ama şekli kimin umurunda? İçine sığdırdıklarımıza bak sen. Tam bir yıl önce bugün ilk defa kollarıma aldım seni. Patates suratlı, simsiyah süpürge saçlı, cırtlak, mosmor ve şaşkın bakışlı bir bebektin. O zamandan bugüne kadar bize yaşattığın mutluluğu, hayatımıza kattığın anlamı anlatmaya çalışmayacağım. Onu ancak gözlerimize bakarak anlayabilirsin Küçük Prenses.



Annen, hayattaki en büyük ve tek aşkımdı bir yıl önce. Sen de Küçük Aşkım oldun. Hızlı ve komik bir yıl oldu bizim için. Yani en azından annen ve benim için. Frodo'nun bu konudaki hislerinin, daimi değişkenlik gösterdiğinden eminim. Ana kucağında veya kucakta gezen insan yavrusu olarak başladığın ilk yılını, dolapların güvenlik kilitlerini söken, mağazalarda tek başına gezebilen, annenle babanı parmağında oynatmasını bilen bir küçük hanım olarak tamamladın. Acemiliğimizden ileri gelen hatalarımız ve yersiz endişelerimiz oldu mutlaka ama hepsi seni çok sevdiğimiz içindi. O zamanlar çok narin görünüyordun. Bazaları açıp, yumuşatıcı bidonlarını evde gezdirebileceğini bilseydik, o kadar üzerine düşmezdik. Tabii bu arada biz de seni birçok konuda kobay olarak kullandık. Özellikle banyodan sonra tüm yaratıcılığımı serbest bırakarak yaptığım saç şekilleri için şimdiden özür dilerim.




Birkaç gündür bizimkinde ve diğer evlerde hazırlıklar yapılıyor. Babaannen, anneannen, Ayşegül, kısaca herkes, doğum günün için bir şeyler yetiştirme telaşında. Yemekler ve tatlılar hazırlandı. Maalesef evin temizliği bana kaldı çünkü annen kuaföre kaçtı. Az önce pastan da geldi. Gayet sevimli olmuş, üzerinde Frodo bile var. Seni seven birçok kişi de bu akşam yanında olacak. Hediyeleri koyacak yer bulmakta zorlanmaya başladık. Hepsi de birbirinden güzel. Hatırlamayacaksın bunların hiçbirini ama fotoğraflar ve videolarla, güzel bir anı olması için uğraşacağız. İleride, olan biteni ayrıntılarıyla anlatırım ben sana.

Yazmak istediklerimi bir türlü toparlayamıyorum, bu yüzden en iyisi bitirmek. Sana doğduğun gün verdiğim sözü tekrarlamaktan başka bir şey aklıma gelmiyor Meleğim. Seni daima seveceğim ve yanında olacağım Küçüğüm. İyi ki varsın.

Çarşamba, Mart 03, 2010

İç Hesaplaşmalar

Evdeki rekabet, iyice kendini belli etmeye başladı. Paylaşılamayan oyuncaklar veya çeşitli ıvır zıvır için karşılıklı çığlıklaşmalar ve hırlaşmalar, evdeki olağan seslerin arasında yerlerini aldılar. Son iki olay, rekabetin ne derece şiddetli olduğunu, ebeveyn kısmına iyice belli etti. Birinci olay dün gerçekleşti. Serena'nın elindeki oyuncağı ustalıklı bir manevrayla ele (veya ağza) geçiren Frodo, hararetli bir şekilde söz konusu eşyayı kemirmeye başladı. Oyuncağı kaptırmanın verdiği asabiyetle birkaç defa geri alma teşebbüsünde bulunan Serena, başarısız olmasının ardından hızla Frodo'nun arkasına geçti. Kuyruğuna yapıştığı gibi çocuğu salonda sürüklemeye başladı. Yediği haltın farkında olan Frodo, gerçek bir Jack Russell olduğunu gösterdi ve ağzındaki oyuncağı bırakmadı. Olumlu sonuçlanmayan birkaç denemenin ardından Serena kuyruğu bıraktı ve ayağa kalktı. Söylene söylene salondan çıktı. Annesi merakla ne olacak diye bakıyordu. Haklı tabii, hatunun pes ettiğini hiç görmemiştik. Kısa süre sonra olayın iç yüzü ortaya çıktı. Salon kapısında beliren Serena'nın elinde çekecek vardı ve Frodo'nun üzerine yürümeye başlamıştı. Maçlarda döner bıçağıyla karşı takım taraftarına saldıran fanatikleri gazetede okurduk ama bir tanesini de koynumuzda beslediğimizi o anda anladık. Birkaç çekecek darbesinden sonra Frodo da pes ederek yastığına sığındı ve Silahlı ve Tehlikeli Cüce, savaştan galip ayrıldı.

İkinci olay da yaklaşık yarım saat önce gerçekleşti. Annesi ve babası çalışan Serena sıkıldı ve eğlence arayışına girdi. Tabii ki yastığında yarı uykulu bir hâlde yatan Frodo'ya yöneldi. Yanına oturdu ve önce şöyle bir arka patisini dürttü. Frodo patiyi çekince de karnına parmak attı. "Git lan, uyumak istiyorum" anlamındaki hırlamanın ardından Serena ayağa kalktı. Ben de oturduğum yerden izliyordum. "Herhalde kız mesajı aldı, çocuğu taciz etmeyi bırakacak" diye saf saf düşündüm. İşte o anda ayağa kalkan Serena'nın, kafasını öne eğerek kendini Frodo'nun kafasının üzerine bıraktığını gördüm. Çarpışma gerçekleşti ve Frodo ufak çapta bir travma yaşadı. Yastığında biraz geri çekilip iyice duvara yapıştı. Bu arada bana da bir bakış atmayı ihmal etmedi. Sessiz bir şekilde birbirimizi anladığımız konusunda hemfikir olduk ama elden bir şey gelmiyor. Evdeki dikta rejimi iyice kendini hissettirmeye ve bizi sindirmeye başladı.

Perşembe, Şubat 18, 2010

Saygısız Köpek!

Hayatımda böyle saygısızlık, terbiyesizlik hatta şerefsizlik görmedim. Sen git, McDonald's'ın gelmiş geçmiş en iyi çocuk menüsü oyuncağı olan koskoca Darth Vader'ın kafasını al, evin içinde hırlayarak koştur. Hâlâ titriyorum, kendime gelemedim. Bu köpeği adam edemeyeceğim kesinleşti. Usta'ya böyle davranan bir yaratığın, bize neler yapabileceğini düşünmek bile istemiyorum. Güzel kardeşim, sen Serena'nın sürekli üstüne oturmasından, kulağının dibinde çığlık atmasından, postunu yolmasından, oyuncakları hatta bazen mama sandalyesinin tepsisini kafana atmasından sıkılmış olabilirsin ama bu sana, Vader'a böyle saygısızlık etme hakkını vermez. Aynı Serena değil mi sana yemeğinin yarısını verip, yatağında uykunun ortasındayken döver gibi sevmeye gelen? Çok ayıp. Annen perişan oldu, ablanın yemek yememesi ve uyumaması bile bu kadar sarsmamıştı kadını. Senin yüzünden evdeki huzur, Ginsu bıçakla kesilmiş gibi sekteye uğradı. İşime konsantre olamıyorum ve bunun sorumlusu, Serena'nın sürekli makinemin güç kablosunu sökmesi değil. Yere düştüğü anda Vader'dan gelen nefes sesiyle, olayın ciddiyetinin farkına varmış olduğunu umuyorum. Bundan sonra bu tür hareketlere tahammül etmeyeceğiz. Anneannenin getirdiği bisküvileri yemek ve halanın masadan gizli gizli yemek vermeye devam etmesini istiyorsan, tez zamanda kendine çekidüzen ver. Bu, sana son ihtarım, ona göre.

Salı, Şubat 09, 2010

Muma döndük, hizaya geldik.

Yediğimiz fırçanın haddi hesabı yok. Yemek gecikti, fırça. Oyuncağa yetişemedi, fırça. Frodo çok yaladı, fırça. Emzik kayıp, fırça. Doydu, fırça. Fare ele geçirilemedi, fırça. Fırça da fırça. Hayatımda bu kadar sık ve yüksek desibelli fırça yemedim. Toplam 8 saat uyuyup, akranlarından %50 az yemek yiyen bir velette böyle bir enerji görmek, doğal olarak babalık görevini icra etmeye çalışan kişiyi ürkütüyor. Bu kadar fırçanın ardından her şeyi göze alıp yanaklarına yapışmak veya göbeğini mıncıklamak da hakkım artık. Sanırım hiçbir şeye kızmayacağımızı anladı. Bir kere verdik ipleri eline, canı sağ olsun.

Kızım artık yürüyor. Öyle üç-beş adım falan da değil. Salondan başlayıp, koridoru geçip, arka odaya kadar gidebiliyor. Bir ay bile kalmadı yaşını doldurmasına. Çok hızlı büyüyor bunlar, bu kısmı hoşuma gitmedi. Üstüne de Father of the Bride'ı çevirince iyice kafayı yedim. Çok fenayım bu aralar. Şimdiden kızı vermem ben kimselere diye söylenmeye başladım. Bu aralar en sevdiği oyun, koltuğun etrafında dönerek kovalamaca oynamak. Ayakta başlıyor ve bir süre sonra heyecandan kıç üstü oturup emekleyerek devam ediyor. Yakalanacağını anladığı anda da salon kapısına doğru yöneliyor. Yemezler kızım, babadan kaçılmaz. Annesiyle de yeni bir oyun keşfettiler, birbirlerini iterek yere devirip kahkahalar atıyorlar. İzlemesi büyük keyif. Kıskanç Frodo da hemen araya girip nasipleniyor. Ama son zamanlarda evdeki gözdesi Zilli Prenses oldu. Her yediğinin yarısını Fofo'ya verdiği için aralarında menfaat üzerine kurulu bir yakınlaşma başladı. Onun dışında pencerenin kenarına kurulup birlikte dışarıyı seyrediyorlar. Frodo arada bir kafasına oyuncak yiyor, o da oyuncağı kaçırıp iyice kemiriyor, o zaman da Zilli Prenses çıplak elle girişiyor. Böyle ilginç bir ilişkileri var. Oyuncağı alıp kaçan Frodo olmasına rağmen yine fırçayı biz yiyoruz. Canı isterse gidip ağzından çekiyor. Günlük fırça kotası belirledi kendine göre herhalde bizim için. Onu doldurmaya çalışıyor.

Sabah uyanma faslından, kahvaltıda annesiyle kapışmasına, güzellik uykusu aksiliğinden, akşam üzeri oyun faslına, akşam yemeği şamatasından, yatmamak için yaptığı maymunluklara kadar her şey bizim için ayrı hikâye. Gözümüzün önünde öyle hızlı büyüyor ki, hiç yaşlanıyormuşum gibi gelmiyor. Yaşlılığım da hiç çekilmez, biliyorum hayatım. Sizi çok seviyorum.

Cuma, Ocak 08, 2010

Haftalık Olayların İçinden

Efendim, geçtiğimiz haftayı klavyem döndükçe anlatmaya çalışayım.

Evde sürekli bir hareket var. Frodo, üzerindeki çekingenliği atıp yine Frodo olmaya başladı. Kızın oyuncaklarını alıp güzel güzel kemirmeye girişti. Bu arada minik kızım, eline geçirdiği eşyayı Frodo'ya fırlatıp getirmesini bekliyor. Garibim Frodo da çoğunlukla kafasına isabet eden bu cisimlerden kaçmak yerine alıp tüymekte buldu çözümü. Güzel, sandığım kadar salak olmayabilir ama yine de karar vermek için acele etmemek lazım.

Hanım Hazretleri'nde çok ciddi değişimler var. Elektronik cihazların ve her türlü yazılımın korkulu rüyası olan karım, bir haftadır mekân değişikliği nedeniyle Ubuntu kullanıyor. "Linux kullanıyorum ben, heheyt!" diyerek mağrur mağrur evde dolaştığı bu dönem içinde, aylardır tıkır tıkır çalışan makineyi kilitlemeyi 24 saatten kısa bir zamanda başardı. "Hayatım, ne yaptın?" sorusunun cevabı yine değişmedi. "Ben bir şey yapmadım. Orada bir şey çıktı ama sonra kayboldu. Sonra da böyle oldu." En güzel tarafı da düzelttikten sonra ne olduğunu ve nasıl toparladığımı büyük bir merakla sorması. Anlatmaya başlayınca da "Ben senin dediklerinden bir şey anlamıyorum ki" şeklinde olağan fırçamı yiyorum.

Ailenin üçüncü üyesi, pek muhterem zilli hazretleri de haftayı boş geçirmedi. Hareket miktarının artmasına rağmen aldığı gıda miktarındaki düzenli düşüş devam ediyor. Annesi sıyırmak üzere. İkisinin inatlaşmasını seyretmenin bedeli, paha biçilmez. Daha sıklıkla elini bırakmaya başladı ama çizgi filmlerde uçurumdan düşeceğini geç fark eden yaratıklar gibi, desteksiz durduğunu anladığı anda kendini bırakıyor.

Ana hatlarıyla haftayı böyle geçirdik ama haftanın olayını en sona sakladım. Sabah koridordan bizim odaya doğru yürürken, yataktan bir kafa uzandı ve bana bakarak şu iki heceyi söyledi: "Ba-ba." Anlatılmazmış, yazılmazmış, hiçbir şeye benzemezmiş.