Salı, Ağustos 23, 2011

Sürekli Büyüyor Efendim, Engel Olamıyoruz

Böyle bunlar. Agucuk bugucuk bik bik yaparken bir de bakmışsınız kontrolü ele geçirmişler ve evde kendileri dışında kalan herkesi kadrolu sirk maymunu olarak kullanmaya başlamışlar. "Onu getir, yok oraya değil, buraya." "Bunu isterim. Yok, onu değil, şunu." "İzciler aç. Hayır!!!! Bırak Korsanlar kalsın, bitince açarsın." Buraya ufak bir ekleme yapmak istiyorum. Programın bitmesi sondaki yazıların geçmeye başlaması değildir. Yapımcı firmanın logusu çıkıp da ses kesilene kadar kumandaya dokunan yanmıştır.


Az önce çocuk kulübüne gitmek için evden ayrılan kızıma, bakalım ne kadar babacı olmuş testi yapayım dedim. "Beni tek başıma bırakıp oynamaya mı gidiyorsun? Ben ne yapacağım şimdi burada?" diye sordum. Kısa ve net bir cevap verdi.

-Otur ve çalış. Bir yere gitme.

Kıs kıs gülerek tüyen anne de gözümden kaçmadı. Neyse, alıştık artık deyip geçiyoruz. Biz alıştık ama Fofo için aynı şeyi söyleyemeyeceğim. Zilli Prenses'in evdeki boyu boyuna huyu huyuna tek eğlence olarak gördüğü zavallı Frodo zorla oyun oynama eziyeti çekiyor. Ellerini yıkadıktan sonra tuvaletten çıkan ev delisinin canı kovalamaca oynamak isteyince Fofo'nun karnına tekmeyi yapıştırdı ve "Koş Fofo koş, yakala beni!" diye bağırmaya başladı. Midesi ağzından fırlayan Fofo da ters yöne doğru kaçıp evin içinde güvenli bir yer aramaya başladı.

Zavallının eziyeti bununla da bitmiyor. Zilli Prenses'in en sevdiği oyunlardan birinin yatakta veya koltukta zıplarken kendini benim üzerime bırakmak olduğunu galiba söylemiştim. Biz çok eğleniyoruz bunu yaparken ama domestik deli, baba çalışırken aynı oyunu Frodo'yla oynamaya karar verince ortalık karıştı. Önce yanında zıplayıp ufak-tefek ayak dürtmeleriyle başlayan oyun sonra üzerinde zıplamaya çalışma aşamasına geçti. Bu arada atlaması yarım kalıp da Fofo'ya takılıp düşen hatunun kısmen altında kalan kum torbasından bozma köpeğin gözleri büyüdü yürek kadar. İfadesini yanlış okumadıysam o bir saniye içinde son duasını etti. Neyse ki sadece odun bacakların altında kaldı da ucuz kurtardı. Sonrasındaki muhabbet zaten hep aynı.

-Yapma kızım, etme kızım, o küçük kızım.
-Fofo odama gel.

-Ne odası kızım? Rahat bırak çocuğu! (Frodo için kızın odasının Buffalo Bill'in evindeki kuyudan farkı yok.)

 Zaman kavramının ne zaman oturacağını bilmiyorum ama kendince belirlediği zamana bağlı hedefleri de var.

-Kızım ne zaman toplayacaksın salonu?
-2 yaşında.

-Kızım ne zaman öğreneceksin oyuncaklarına iyi bakmayı?
-2 yaşında.

-Kızım lütfen artık yemeğini sofrada yer misin?
-Ben 4 yaşında paten yapcüüm.
-...

Not: Bu olaylarda anne-baba dışında hiçbir canlıya zarar gelmemiştir. Köpek iyi, hatta bizden bile iyi.

Salı, Ağustos 16, 2011

Çalaklavye

Bizim Zilli Prenses hızla 2 yaş sendromunun zirvelerine doğru ilerlerken, sevgili uzmanlarımızın sürekli tekrar ettiği ve sabırlı olmamız konusunda bizi uyardığı karakter oluşturma aşaması da iyice kendini belli etmeye başladı. Burada benim ilgimi çeken (biraz da ürküten) nokta bu karakter dedikleri şeyin ne kadar genetik faktörlere bağlı olduğu. Şu anki görünüş itibariyle evin Genelkurmay Başkanı bu ablayı doğurmamış, doğrudan mitoz bölünmüş. 18 saat doğumu bekledikten sonra apar topar "Sezaryen yapacağız keh keh" diye ameliyathaneye alınmasının ve benim içeriye alınmamamın şüphe uyandırması lazımdı ama toyluk işte, o anda düşünemedim.

Çok WoW oynadığımız zamanlarda uykusunda "Mana bitti Sinto!" diye bağıran veya sabaha karşı kendi uyanmadan beni uyandırıp "Kalk, raid varmış. Şimdi Hollanda'dan aradılar" diyen sevgili eşimin doğurduğu canım kızım da uykusunda Hayal İzcileri'ni, Frodo'yu ve günün olaylarını bize anlatmaktan geri kalmıyor. Bazen salonda Fofo'nun yanına kıvrılsam da onlar odadan odaya konuşsa, ben hiç bulaşmasam ve güzel bir uyku çeksem diye içimden geçmiyor değil.

Bana çektiği tek konu damak zevki. Hemen hemen aynı şeyleri seviyoruz ve aynı kıvamda yiyoruz. Tatlıya da düşkün değil, çok güzel. Ancak bir zaafı var kızımın. O da Mozartkugeln. Yapbozunu bitirdiğinde, tuvalete gittiğinde, yemeğini bitirdiğinde kısacası kendisi için başarı sayılan her şeyde bu çikolatayla ödüllendirilmek istiyor. Günde bir taneden fazla vermek istemediğimiz için de bunu çok özenli seçmek zorundayız. Öyle böyle değil, stresimiz çok büyük yani. Ancak bu olayda ufak bir sorun var. O da kızımın bu sevdiği çikolatayı isterken kullandığı tabir. Top Mozart!

Sevgili kızım bu aralar kendine yeni bir hobi buldu. Pinpon. Her sabah "Günaydın kızım" dedikten sonra aldığımız cevap "Pinpon oynamaya gidelim" oluyor. Ama henüz oyunla malzemeleri arasındaki farkı öğrenemedi. "Baba sen pinponunu al", "Pinponlar nerede?", "Biz pinpona geldik" gibi kalıplarla raket, top ve masayı aynı kefeye koyup olayı tek ve kolay bir kelimeyle halletmiş olduk. Kızımı tanıyanlar bu kısımları kendine has tonlamasıyla (ki biz kısaca kendisine IVR Teyze diyoruz) okurlarsa daha ilgi çekici olacaktır. "Hangi dondurmadan yiyorsun?" diye sorulan çocuk "Bir. Top. Karamelli. Donduuma. Yiyüüm." şeklinde cevap vererek yılların santral seslendirmecisi ablalarına taş çıkarıyor.

Bu aralar evdeki her türlü cihaz ilgi alanımıza girmeye başladı. Kendi kendine program değiştiren hatta çalışmaya başlayan bulaşık makineleri, durup dururken içindekileri yıkamaktan vazgeçen veya "Yok, bu kadar kısa programda çıkmaz bu kirler" diye karar veren çamaşır makineleri, 45 haneli numaraları aramış telefonlar, dinlenmeye karar verip kablosunu çeken harici diskler veya evdeki herhangi bir odadan yola çıkarak kendini herhangi bir bilgisayarın USB portuna bağlı bulan ayaklı MP3 çalarlar ev hayatımıza bir Disney şatosu havası katıyor. En çok da benim telefon eziyet çekiyor. Dokunmatik ekran kullanmayı öğrendiği andan itibaren telefon sürekli uçak modunda geziyor. Kendi fotoğraflarıyla videolarını izlemeye bayılan Zilli Prenses geri kalan zamanda da boyama yaparak ve her türlü ayarı kurcalayarak her akşam yatmadan telefon ayarlarını eski hâline getirme antrenmanı yaptırıyor bana.

Büyüdükçe gelişen özgüven arada yüzsüzlük olarak da kendini gösteriyor. "Ay canım, özledim seni be" diyen eşe, dosta, hısım ve akrabaya "Gelmedin ki görmeye" diye postayı koymak da en son bombamız.